Yaşam

Urartu Krallığı nasıl yıkıldı?

Rıza Gürler Akgün*

MÖ 9. yüzyılın ortalarında Doğu Anadolu coğrafyasında ilk kez merkezi bir yönetim sistemi kurmayı başaran ve en az 200 yıl bölgenin tek hakimi olan Urartu Krallığı’nın yıkılması ilginç ve düşündürücüdür. bilinmeyen sorun Bunun en önemli nedeni yıkım süreci ile ilgili yazılı verilerin azlığıdır. Dolayısıyla çöküşle ilgili birçok sorunun cevabı net değil. Örneğin, çökmenin belli bir bölgeden başlayıp diğer bölgelere mi yayıldığı yoksa birdenbire mi olduğu bilinmiyor. Ayrıca Urartu merkezlerinde çıkan büyük yangınlardan sonra devletin ve kraliyet ailesinin devam edip etmediği, krallığın son dönemlerine ait bazı kil tabletlerde ve mühür baskılarında isimleri geçen Rusa ve Sarduri gibi kişilerin sadece cevap bekleyen sorulardan birkaçı.

MÖ 7. yüzyılda doğuda Urmiye Gölü Havzası’ndan batıda Fırat Nehri’ne, kuzeyde Kafkasya’dan güneyde Toros Dağları’na kadar geniş bir coğrafyada hüküm süren Urartu Krallığı çevresinde yeni siyasi oluşumlar oluşmaya başlamıştır. . İran’da Medler ve Persler, Mezopotamya’da Babil güçleniyordu. Ayrıca İskitler ve Kimmerler gibi göçebe toplumların Yakın Doğu’daki faaliyetleri de artmıştı. Tüm bulguların gösterdiği gibi MÖ 7. yy ve sonrasındaki 6. yy, Yakın Doğu dünyasının siyasi ve kültürel geleceğini şekillendiren ve etkileri günümüze kadar uzanan bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkmaktadır.

MÖ 8. yüzyılın ortalarında Urartu Krallığı, Asur yazıtlarında belirtildiği gibi, göçebe toplumlardan oluşan bir göç dalgasıyla karşılaştı. Hem Rusa I hem de oğlu II. Argişti, Kimmerlere karşı ağır yenilgiler alarak zor duruma düştü. Kimmerler, II. Argişti döneminde Urartu’nun batısında ve Asur ile Urartu’nun ortasında bir tampon bölge olan Shubria bölgesinde yaşamaya başladılar. Birçok kavmin askeri ve ekonomik yönden desteklediği ya da desteklemek zorunda kaldığı tahmin edilen Urartu Krallığı topraklarının, savaşçı süvari gruplarının da içinde bulunduğu göçebe topluluklar tarafından iskân edilmesi, krallığın ortasında bulunan askeri, ekonomik ve sosyal dengeyi bozmuş olmalıdır. geç Urartu’da yaşayan güçlü kabileler.

Yıkımdan kaçış: YENİ YAPI VE NÜFUS POLİTİKASI

Devletler, tarihte pek çok örneği olduğu gibi, en güçlü dönemlerinde olduğu gibi, yıkıldıkları dönemlerde de geniş ve kapsamlı imar faaliyetleri yürütebilirler. Bu prosedür, devletin feci sonunu kendi yönetimi altında yaşayan halktan ve rakip devletlerden en azından belli bir süre gizlemek veya geciktirmek, devlet yapısının hala güçlü olduğunu göstermek için kullanılan değerli bir propaganda malzemesi olmuştur.

7. yüzyılın güçlü kuralları altında, Argişti’nin oğlu Rusa olarak bilinen güçlü bir kral, yazılı kaynaklarda Urartu tahtına geçmiştir. Rusa, Urartu Krallığı’nın bu sıkıntılı durumunu aşmanın yollarını ayrıntılı olarak düşünmüş olmalıdır. Zira günümüze ulaşan yazıtlar ve arkeolojik kalıntılar, Rusa’nın yaklaşık 40 yıl hüküm sürdüğü Urartu Krallığı’nın kötü talihini değiştirmek için farklı alanlarda yoğun çaba sarf ettiğini göstermektedir. Bu çalışmalardan ilki, askeri seferlerle farklı coğrafyalara veya ülkelere göç ettirilen nitelikli insan gücünün başta Van Gölü Havzası olmak üzere Urartu Krallığı’nın farklı bölgelerine zorunlu olarak yerleştirilmesidir. Buradaki amaç, yeni bir ekonomik ve imar politikasıyla krallığın gücünü kanıtlamak ve krallığın aşiretlerden sağladığı insan gücünü en aza indirerek aşiretlere olan bağımlılığı ortadan kaldırmak arzusu olmalıdır.

Şimdiye kadar ortaya çıkarılan Argişti oğlu Rusa dönemine ait yazıtlarda, daha önceki Urartu hükümdarlarının askeri seferlerinden daha az bahsedilir, aksine tam tersine. Bunun yerine inşaat ve imar faaliyetleri anlatılmaktadır. Yazıtlarda anlatılan yapım ve yeniden inşa faaliyetleri arkeolojik bilgilerle de desteklenmiştir. Van Gölü Havzası’ndaki Ayanis ve Kef Kaleleri, Aras Havzası’ndaki Karmir Bulanıklığı ve Kuzeybatı İran’daki Bastam şehri, Argişti’nin oğlu Rusa döneminde kurulmuştur. Bu şehirler, kendisinden önceki Urartu yöneticilerinin kurduğu şehirlerden çok daha geniş alanlara yayılmıştır. Aşağı şehirlerin özellikle iç kalelerin (hisar) eteğindeki büyüklükleri, nüfusun yoğun olduğunu gösterir.

Argişti’nin oğlu Rusa’nın bu ağır inşaat ve imar faaliyetleri muhtemelen krallığa büyük bir yük getirmiştir. Bu şehirlerin inşa edilebilmesi ve daha sonra bu şehirlerin yerleşik nüfusunu oluşturabilmesi için başka ülkelerden getirilen insanların barınma, beslenme ve güvenlik ihtiyaçlarının ortaya çıkmış olması gerekir. Özellikle Urartu ülkesindeki sınırlı tarım arazileri düşünüldüğünde bu kalabalık şehirlerde yaşayan insanların beslenme ihtiyaçlarının karşılanması ciddi bir sorun olsa gerek. Ayrıca bu dönemde kuraklık, doğal afetler, salgın hastalıklar, düzensiz göç gibi durumların ortaya çıkmış olabileceği dikkate alındığında bu yapılaşma ve nüfus politikasının başka sorunları da beraberinde getirdiği anlaşılmaktadır. Rusa’nın krallığı güçlendirmek ve yıkımdan uzak tutmak için gösterdiği bu büyük çaba, muhtemelen krallığın çöküşünü hızlandırdı…

Nüfus ve imar politikalarının Urartu Krallığı’nı yıkımdan kurtaramadığını yazıtlar ve arkeolojik kalıntılar sayesinde çok net anlıyoruz. Çünkü hem Argişti’nin oğlu Rusa döneminde hem de ondan önceki hükümdarlar döneminde kurulan şehirlerdeki son yazıtlar ve mühürler hep onun adınadır. Hükümdarın ambarları hızla her yerde onun mührü ile mühürlendi ve mülkiyeti bildiren son çivi yazısı eserler onun adına yazıldı. Elimizdeki verilere göre Urartu Krallığı’nda şehir kurduğu bilinen son hükümdar Argişti oğlu Rusa’dır ve bu hükümdardan sonra şehir kuran bir kralın ismine şu anda rastlanamamıştır.

İstisnai olarak, Urartu’da yazıtların suskun kaldığı şu anda, MÖ 643’e tarihlenen Asur yazılı bir belgede, İštar-dûri (Sarduri) adında bir Urartu hükümdarının varlığından söz edilir. Argişti oğlu Rusa döneminde Urartu kentlerinin neredeyse tamamının yıkıldığı bilgisi dikkate alındığında bu kişinin Urartu’nun merkezi otoritesini elinde bulunduran bir kral olmadığı söylenebilir. Urartu Krallığı’nın kuruluşundan önce bile Doğu Anadolu’daki tüm aşiret reislerinin, beylerin ve yerel toplulukların başındaki kişilerin Asur yazıtlarında kral olarak tanımlandıklarını biliyoruz. Bu nedenle adı geçen Sarduri’nin ya Rusa dönemi hükümdarlarından Argişti’nin oğlu ya da Urartu merkezi otoritesinin yıkılmasından sonra ayakta kalan bir hanedanın mensubu olduğu düşünülebilir. Krallık.

KALDI ŞEHİRLER: KAPILAR KAPANIYOR, KALELER YAKILIYOR

Urartu kentlerinin tahribat katmanları, bu dönemi anlamamıza yazılı kayıtlardan daha fazla yardımcı olmaktadır. Urartu merkezlerinde yapılan araştırma ve incelemeler, birden fazla yerleşim yerinin yangınla sonuçlandığını kanıtlar niteliktedir. Bu yangınlar özellikle şehirlerin iç kalelerini etkilemiştir. Yapıları taşıyan ahşap kolon ve kirişlerin yanması, kerpiç duvarları yüksek olan yapıların yıkılmasına neden olmuştur. Yangın kerpiç blokları tuğlaya çevirmiş ve iri bazalt blokların parçalanmasına neden olmuştur. Bu, yangının ciddiyetini gösterir. Ancak ilginçtir ki bazı Urartu kentlerinin aşağı yerleşimlerinde yapılan arkeolojik kazılarda, kalelerin aksine buradaki yapıların yakılarak yok edildiğine dair net bir ize rastlanmamıştır. Bu değerli detay, kalelerin yıkımının doğası hakkında bir fikir verse de aşağı şehirlerdeki arkeolojik kazıların azlığı, bu yerler hakkında net bilgi edinmeyi zorlaştırıyor.

Urartu kentlerindeki tahribat katmanlarında karşımıza çıkan bir diğer değerli durum da kapı girişlerinin yangın öncesi körleştirilmesidir. Bu, Urartu merkezlerinde bir tehlike olduğunun en değerli arkeolojik kanıtıdır. Kuzey girişinin Bastam’da, ana girişinin güneydoğu yönünde Ayanis’te, ana girişinin doğu yönündeki sarayın ana girişinin Armavir Blur’da batı kalesinde, konak yapısının ana girişinin Yoncatepe’de ve dönemin aşağı şehrinde bulunan konutların kapı girişleri örerek kapatılmıştır.

Elbette kapıların inşa edilmesi, büyük bir ordunun kaleye girmesini engelleyebilecek bir önlem değildir. Bu, tehlikenin Urartu’yu işgal eden dağınık göçebe gruplardan geldiğini gösterebilir. Kalabalık göçebe grupların yarattığı bu tehlike, kapıların kapatılması gibi tedbirlerle önlenmeye çalışılmalıdır. Urartu kentlerinde yaşayan insanların güvenlik kaygılarının nedenlerini ve boyutlarını bilmesek de bu durum açıkça terk edilmiş olan kentlerde yaşayanların geri dönme niyetinde olduğunun göstergesi olabilir.

Urartu kentlerindeki terkedilmişliğin en değerli kanıtı, bu tür büyük yangınlardan sonra yok olan yerleşim yerlerinde insan iskeletinin bulunmamasıdır. Birkaç istisna dışında Urartu yerleşimlerinde insan iskeleti izine rastlanmamıştır. Bu durum, yıkıma neden olan yangın sırasında yerleşim yerlerinin terk edildiğinin açık bir kanıtıdır.

URARTU KRALLIĞINI KİM YIKTI?

Urartu kentlerinde terkedilmişliğin en değerli kanıtı, bu tür büyük yangınlar sonucu yok olan yerleşim yerlerinde insan iskeletinin bulunmamasıdır. Birkaç istisna dışında Urartu yerleşimlerinde insan iskeleti izine rastlanmamıştır. Bu durum, yıkıma neden olan yangın sırasında yerleşim yerlerinin terk edildiğinin açık bir kanıtıdır.

Urartu kentlerinin terk edilişine ilişkin bulgular değerlidir. Bu bulgulardan biri de Urartu merkezlerinde savaş izine rastlanmamasıdır. Pek çok araştırmacı, şehirlerin İskitler tarafından ani bir saldırı veya kuşatma ile yıkıldığını ileri sürmüştür. Urartu merkezlerinde bulunan İskit ok uçları bunun kanıtı olarak gösterilmektedir. Ancak birçok şehirde bu ok uçları birkaçı geçmiyor. Sayılarının fazla olduğu yerlerde ise ancak belli bir noktada ağırlaştıkları görülür. Buluntular, bunların bir saldırı veya kuşatma işareti olarak görülmesi için yeterli değildir. Ölen kişilerin olmaması, bu kişilerle ilgili olabilecek silahların bulunmaması ok uçlarının tek başına bir anlam ifade etmesini zorlaştırmaktadır. Bu tip ok uçlarının Urartu askerleri tarafından da kullanıldığı bilinmektedir. Örneğin Çavuştepe’deki ilk dönem kazılarına ait yayınlarda kerpiç duvarlara saplanmış bazı ok uçlarının bulunduğu belirtilmesine rağmen bunların kaç tane olduğu ve kentin yıkımında ne kadar etkili olduğu belirtilmemiş, şehrin yıkımı ile ilişkilendirildi. Bu durum sadece Çavuştepe’de değil, her kazının hızlı bir şekilde yapıldığı Urartu merkezinde de görülmektedir. Sadece ok uçları, Urartu merkezlerinin İskitler veya Kimmerler tarafından yağmalandığını kanıtlamaz. Ayrıca son verilere göre Urartuların da İskit tipi mahmuzlu ok uçları kullanmış olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Urartu Krallığı’nın İskitler tarafından yıkıldığı görüşünün yanı sıra bu yıkıma Medlerin sebep olmuş olabileceği düşüncesi de araştırmacılar arasında pek çok taraftar bulmuştur. Urartu’nun yıkılışının Medler ile olan ilişkisi, Herodot’un eserinde anlattığı Medler ile Lidyalılar arasındaki savaşın M.Ö. 585 yılında bir güneş tutulması ile sona ermesine dayanmaktadır. Araştırmacılar, Medlerin bu dönemde Anadolu’ya gelmeleri durumunda Urartu Krallığı’nı yıkıp bu topraklara ulaşabileceklerini düşündüler. MÖ 7. yy ortalarında tarih sahnesinden kaybolduğunu düşündüğümüz Urartu Krallığı’nın yıkılışına dair yazılı belgelere ve Medlere ait herhangi bir buluntuya, günümüzdeki tahribat katmanlarında rastlanmaması. şehirler, bu görüşü temelsiz bırakmaktadır. MÖ 585’te belirsizliklerle dolu olan Urartu Krallığı’nın dağılma sürecinin son tarihi sınırı (terminus ante quem) en iyisidir.

Tüm bu yabancı toplulukların yanı sıra Urartu sınırları içinde yaşayan ve krallığın zayıflığından yararlanan yerel halklar da devletin son bulmasında rol oynamış olabilir. Özellikle şehirlerin yakılması ve bir daha kullanılmaması, devletin şekillendirdiği sanat ve mimarlık anlayışının ortadan kalkması, krallığa karşı toplumsal bir başkaldırının işareti sayılabilir.

ŞEHİRLERİN YIKIM SÜRECİNDEKİ DURUMU

Urartu merkezlerinde yapılan kazılarda ortaya çıkan değerli bir bulgu ise depolarda bulunan pithosların üzerindeki mühür baskılarında sadece Argişti’nin oğlu Rusa’nın adının okunuyor olmasıdır. Adı geçen hükümdarın en çok damgalı pulları Bastam’da bulunmuştur. Aynı şekilde Ayanis’te de Argişti oğlu Rusa’dan sonra herhangi bir hükümdara ait buluntu yoktur. Bu da şehirlerin sona erdiği dönemin Argişti oğlu Rusa’nın devri olduğunu büyük ölçüde ispatlamaktadır.

Rusa’nın Van Gölü Havzası’nda kurduğu şehirlerden ikisi olan Ayanis ve Kef Kalesi, hakikaten olduğu gibi M.Ö. Yukarı Anzaf ve II. Sarduri’nin kurduğu Çavuştepe ile Erimena oğlu Rusa’nın kurduğu Toprakkale’de çıkan yangının Argişti oğlu Rusa’nın şehirlerini yerle bir eden olaylarla ilgili olduğu anlaşılıyor. Aras Havzası’nda Argişti’nin oğlu Rusa’nın kurduğu Karmir Blur ve Bastam yangında yok oldu. I. Argişti zamanında Aras Havzası’nda kurulan Erebuni ve Armavir Blur da bire bir şekilde yangınla sonuçlandı.

Van Gölü Havzası’ndaki köylerin de bu dönemde yangına maruz kaldığı ve terk edildiği söylenebilir. Kanıtların daha net korunduğu Yoncatepe Konağı ve köy meskenlerinde kapıların örülmüş ve tamamen yanmış olması, ambarların tahılla dolu olması, fibula ve İskit ok uçları, bu dönemde şehirlerin terk edilmesiyle ilgili olduklarını düşündürmektedir. Van Gölü’nün kuzeyinde yer alan Giriktepe Köşkü, içindeki 44 kişiyle birlikte yakılarak yıkıldı. Ortada çok sayıda insanın öldüğü tek Urartu yerleşmesi olması açısından değerlidir.

Krallıkla doğrudan bağları bulunan Yoncatepe ve Giriktepe gibi merkezler dışında, arkeolojik bilgi eksikliği nedeniyle yıkılma döneminde köy gibi yerleşim yerlerinin nasıl bir süreçten geçtiği bilinmiyor. Ancak Urartu Krallığı’nın maruz kaldığı yıkım, özellikle krallığın doğrudan bağlı olduğu saraylar da dahil olmak üzere kaleleri ve krallığın çevresinde yaşayan kitleleri etkilemiş olmalıdır. Urartu topraklarını sadece hanedan mensupları ve krallık bürokrasisindeki bireyler ile krallık tarafından şehirlere yerleşen farklı coğrafyalardan gelen kümelerin terk ettiği söylenebilir. Merkezi yapının çökmesi, üretim çıkarları açısından doğrudan devlete bağlı olmayan köy ve kırsal yerleşimleri daha az etkilemiştir. Muhtemelen yöneticileri uzak bölgelerde ve köylerde yaşayan insanlar Urartu’dan sonra da varlıklarını sürdürmüşlerdir.

URARTU’NUN YIKILMASI İÇİN SON TARİH

Urartu Krallığı’nın zayıflaması ile birlikte devlet idaresi altında yaşayan kavimler, krallığa adeta ip bağlamış olmalıdır. Zayıflamış ya da terk edilmiş Urartu kentlerinin muhtemelen savaşçı göçebe topluluklar tarafından yakılıp yıkılması, MÖ 7. yüzyılın ortalarında hanedanın ve dolayısıyla merkezi otoritenin sonunu getirdi. Urartu hanedanının ortadan kalkmasıyla bölgede M.Ö. 9. yüzyıldan beri süregelen merkezi yönetim sistemi de sona ermiştir. Bu tarihten sonra bölgede güçlü bir siyasi otorite oluşmamış ve uzun süre büyük şehirler kurulmamıştır. Muhtemelen Urartu’yu oluşturan kavimlerin bir kısmı bölgeden göç ederken, bir kısmı da yüzyıllar önce olduğu gibi dar alanlarda etkili olan küçük oluşumlar olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Muhtemelen bu kabilelerin varlığı Babil yazıtlarına yansımıştır. Babil hükümdarı Nabopolassar’ın MÖ 609’a tarihlenen bir yazıtta Uraštu’dan (Urartu) konuştuğu bilinmektedir. Tevrat’ta MÖ 7. yüzyılda yaşayan Asur hükümdarı Sennaherib’in tahtını kaybettiği kısımda Urartu’dan bugünkü telaffuzuyla rrt yani Ararat olarak geçmektedir (Eski Ahit, 2.Kr.19:37). ). Son olarak Babil hükümdarı Nabonidus’un MÖ 6. yüzyılın ortalarına tarihlenen tarihçesinde Urashtu bölgesinden bahsedilmektedir. Bununla kastedilen artık Urartu Krallığı değildir. Ancak bölgenin adının hala Urartu’yu çağrıştıran bir biçimde isimlendiriliyor olması, Urartu kültürünün yıkıldıktan sonra bir süre bölgedeki kavimler tarafından devam ettirilmiş olabileceğini, en azından hafızasının hala canlı olduğunu düşündürüyor. .

*Maltepe Üniversitesi Mimari Onarım Programı

bucakajans.xyz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort